28 Şubat 2014 Cuma

Vah Annem! Vah! Vah! Annem!!!

Bu benim üniversite bitirmişşşş,
20 yıl öğretmenlik yapmış, 
bir devrin neslini yetiştirmiş annem;
feysbukunda dakılırkene

Bir tane amcası mıdır nedir biriylen konuşuyor. Telefon numarasını istiyor filan annemde veriyor.
Halbusemki daha önceden vermiş





Sonra efenim ne oluyor?


Bu diyorki Elif benim tilefonum şu an yanimda yoooohhh internetten kendi kredi kartımla alışveriş yapıyorum sana bir şifre gelecek onu bana gönder de alışverişimi tamamlayayım filan

Annemde hı tamam olur edalarında...

Bir mesaj geliyor efenim, 78.85 liralık paybal bilmemnesi alıyorsunuz onaylamak için evet yazın eğer bu mesaj bilginiz dahilinde değilse cevaplamayınız tarzı bir mesaj. 



Annem diyorkiiii bi’şey olmaz değil mi benim abim diyor filan.
O da yok yok olmaz kizim de hadi acele et filan falan derkeeeeneeee
Annem evet yazıyor gönderiyor
Sonracığıma, Vodafone diyorkine bir seferde en fazla 70 lira sim kartınızdan ödeme yapabilirsiniz diyor

Annem bunu söylüyor adama

Ama hala annem paranın kendisine gireceğini anlayamıyore

Efenim nerde kaldık


Hah işte adamda o zaman tamam elif diyor sen şuna evet de o zaman diyor
Yine paybal.comdan bir mesaj: iyi günler, Facebook Content paketi alıyorsunuz 34.35 liradır yine işte alıyorsan al almıyorsan sikleme bu mesajı gibisinden, benim biricik aney yine uyanmıyooooorrr
Gönderiyor evet mesajını
Sonra bu adam artık bakıyor bu kadın saftır, diyorkine benim kredi kartımla ilgili bir sorun oldu sen kedni kredi kartı numaranı verde elif kendiminkisiylen karşılaştırayım diyor

Anam kartı eline alıyor, basıyor tuşlara derken tam yazacaaaaaaak

işte o aan  uyanıyor.

Diyor ki abi sen ne ayaksın?
Telefonla arıyor diyor sen ne yapıyorsun? Ne kredi kartı? Senin akıl yerindedir?

O da diyorkine Elif benim feysbukum hacklendi, ben giremiyorum başkası girmiştir. Sakın ha onlara kesin kes kanmayasın

Sonunda anlaşılıyorkineeee
Dolandırıcılar bu abinin hesabını ele geçirmiş, anamıda bir güzel dolandırmışlar



Haydi geçmiş olsun...


Bu linkte de anamın facebook linki, tıklayıp, arkadaş olarak ekleyip, dolandırabilirsiniz.

7 Şubat 2014 Cuma

Beyaz Çuval



Bir baba düşünün,
Oğlu gözlerinin önünde 40 dereceyi aşan bir ateşle yanıyor. Dışarıda kar yolları kapatmış, zifiri karanlık etrafa çökmüş. Bir umut yetkilileri arıyor; sırasıyla jandarma, sağlık ekipleri en sonunda da karayollarından yardım istiyor. Kimse bu babaya yardım etmek için kılını kıpırdatmıyor. Gözleri önünde belki de canından çok sevdiği oğlunun sabaha
karşı saat 2'de son nefes alıp verişlerini
                                                                                        göz yaşları içinde izliyor.

Gün ağardığında ise oğlunu bulduğu bir beyaz çuvala koyup köy mezarlığına kendi sırtında götürüyor.


Neden?

Çünkü o baba milyon dolarlık vurgunlarla ayakkabı kutularını doldurmayı değil de; taşı, toprağı sıkıp helal parayla çocuğunun karnını doyurmayı seçtiği için.

Ama hepsinden de öte bu ülkede bence bu fotoğraf devletin, devletin birimlerinin vatandaşlarına nasılda önem verdiğini gösteriyor. Eğer bu ülkede namusunuzla çalışırsanız, başınız sıkıştığında vergilerinizi aksatmadan ödediğiniz devletin size nasılda sırt çevirdiğini; işte bu, sırtında daha 10 yaşındaki evladını cansız bedeninin taşıyan babanın acılı görüntüsü tüm çarpıcılığıyla gözler önüne seriyor.

Tek temennim o dur ki bu babaya bu acıyı yaşatanların, her gece saat tam 2'de rüyalarında da kendi oğullarının cansız bedenlerini beyaz çuvallarda görmeleridir.

Haber hali için bkz: http://gundem.milliyet.com.tr/oglunun-cenazesini-cuvaal-koyup/gundem/detay/1832362/default.htm

16 Ocak 2014 Perşembe

Kırık Çin Çubuğu

      
     Evet, yanlış duymadınız. Çin çubuğunun çubuğu kırıldı resmen: ) başlatan anlatmak gerekirse, herkesin malumu yeni yıla nasıl girerseniz öyle gider diye bir söz vardır. Bundan çin çubuğu olarak ömrüm boyunca ben hiç kaçamadım. Şöyleki  lys’ye hazırlanacağım yıl, yılbaşına ders çalışarak girmiş sonrasında da yıl boyunca ders çalışarak üniversiteye girmeye hak kazanmıştım filan.



    
     Asıl konumuza dönecek olursak, bu yılbaşında düşlediği planların yolunda gitmeyip yılbaşı gecesinden elleri bomboş bir şekilde ayrılan ben deniz çin çubuğu sanıyorum ve hissediyorum ki, geçen seneden farklı olarak bu sene çubuk kırılması yaşayarak tam bir manastır rahibi sessizliğine bürünüp, bu sene kendimi cinselliğin o tatlı ve ihtiraslı adana kebabı tadındaki aromasından mahsun bırakıp, evrenin beni hapsetmiş olduğu bedensel olarak bir arınmaya gireceğim. Bu konuda ciddi olduğumu göreceksiniz.

29 Aralık 2013 Pazar

Bir Çin Çubuğu Dramı












Ben ki doğru düzgün İngilizce 3-5 kelime bilmeyen birine “early” kelimesini; kadınların hamile olmasından girip 9 aydan önce doğurduklarında bunun aslında bir “early” doğum olduğunu döne döne anlatıp, ellerimle havalarda şekiller çizerek bu time “expression”ı öğretip, “it is your early christmas present” diyip çocuğa hediye veren biriyim,  sen kalk beni bir sanat eserini, resimi , gerektiği kadar iyi yorumlayamadı diye sunumuma 60 puan ver. Allah bana o notu veren hocanın evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin.



Not: Erken doğuma "preterm birth" dendiğini bizde biliyoruz. "Time expression"ı anlatabilmek için o olayı örnek verdim!!!

19 Şubat 2013 Salı

Yetişin komşular origamik kedilerimize tecavüz ediyorlar!


Hepimiz korkulu rüyası o! 5 harflilerin başı. Adeta sınıfımızda bulunan bir kara yılan! İnsanların rüyalarına girip çıkıp, kendini pis bakışlarıyla hayat sevincimizi sömürmeye adamış, har vurmuş harman savurmuş ama bi baltaya anca 2 çift göz olmuş mellaun.





Sen ki kağıttan yaptığımız o zavallı kediciklere hunharca tecavüz etmeye kalkışmış, sonrada o sinsi ve yılan bakışlarını sınıfımızda gezdirip hiçbir şey olmamış gibi devam ettin ya işte senin asıl çirkin ve irinli suratını ilk o zaman fark ettik.


p.s. bu arkadaşımızla olan anılarınızı, yorumlarınızı paylaşmak isterseniz yazının altına anonim olarak bile yorum bırakabilirsiniz. Öpüldünüz, bye.

18 Kasım 2012 Pazar

BİR ÖKÜZCAN TRAJEDİSİ


Ah nede özlemişim bloğumun o sıcacık duvarını, yeniden birşeyler karalamayı. Uzun süredir ayrı kalışımın nedeni hep bu facebook illeti! Ben facebook’umu bi açtım pir açtım artık oraya yazdığım birkaç cümlelik şeylerle birazda olsun kendimi tatmin ettiğim için açıkçası blogger aklımın köşesinin ucundan teğet bile geçmiyor..

Şu aralar yurtta ki odama her gelişimde beni bi kasvet tutuyor. Nedeni ise oda arkadaşım! Arkadaş dediğime filan bakma, kendileri bildiğin öküzcandır! Ne selamı var ne de muhabbetti, bildiğin dut yemiş bülbül. Varlığı yetiyor rahatsız olmama resmen. Bazen kafasından tutup duvarlara sürttüresim, ateşlere atasım, eşeklere teptiresim var.
Her şey onun benim içinde klasik İngiliz çocuk serilerinin bulunduğu 1453 sayfalık kitabımın mor kapağına laf etmesiyle başladı. Neymiş efenim? “bencerenin önüne goyasaymışızda gızlarda garşı bloktan bakıp göresicelermiş.”grammar olarak böyle konuşmamasına rağmen kitabıma laf ettiğini hissettiğim andan itibaren o saçma sapır sözleri kulağıma böyle gelmeye başladı. Bu durum karşısında herkese nükte olacak şekilde dondum, kaldım. Zira kitabı sadece kapağına bakarak, bayağı ithamlarda bulunan biriyle öyle görünüyordu ki bütün bir yıl boyunca aynı odada kalmam bekleniyordu. Yine de suratına, kes sesini yoksa bu akşamın sabahını edemeyeceksin bakışı attım da sustu öküzcanımız.
Efenim bu çocuğun garipliklerini yarıp yarmalatıp, katıp karıştırıp, betimleyip çötürdetip anlatmak isterim amma fakat velakin sahip olduğu tuhaflıklar o denli çok ki uç uca eklesem çin seddini donunda sallar.


Misal, gece yatarken giydiği bir tişört var. Üstünüze afiyet resmen bok rengi! Tamam, bu başlarda benim için bir sorun teşkil etmiyordu fakat 3 aydır aynı tişörtle yatıp kalkması ve odanın içinde dolanması, zaten kendinde olan o bokumsu havayı resmen görsel olarak dışarıya vurumu gibi.







Geçen gün ne gördüm? Görmez olaydım! Bu sevgili öküzcanın “TEN RENGİ slip iç çamaşırını”!!! evet evet ten rengi ve slip! Olay tam olarak şöyle gelişti; bu öküzcan oda da üstünü değiştirmekteydi, bende laptopda bir şeyler araştırma peşindeydim. Kısa bir anlığına retinam laptobun ekranından kaydı ve o iğrençliği gördü!!! Kussam mı, ağlasam mı, bilemedim. Tabi ben bunu görür ve durur muyum? Asla! Tüm arkadaş-ı umumiyeye bildirdim bu rezilliği. Allah razı olsun başın sağolsun dönütleri çok fazlaydı.


Bu arada o iç çamaşırının renginin neden öyle olduğuna dair bir teorim var. Şöyle ki bu öküzcan yurtta ki çamaşır yıkama günlerinde hiç iç çamaşırı filan kurutmuyor. Sanırsam o zavallı bez parçası önceki hayatında bembeyazdı. Sık kullanımdan kaynaklanan; üzerine yerleşmiş olan ölü deri parçaları ve ter gibi kimyasal salgılar sayesinde bugünkü görünümüne kavuştu. 2 sene sonra siyahlaşması da kuvvetli bir ihtimaldir. Zaten hafta bir duş filan alıyor, bunun vuku bulması belki 2 seneyi bile bulmaz.

Bu arada o, odaya girince hakim olan ölü it kokusunu burnunuzdaki her bir hücre özümsemişsinizdir.
Skype da anası ve babasıyla konuşurken 90desibellik hoparlör yutmuş gibi çemkirmekte. Hayır yani yan odadaki arkadaş korkusundan altına ediyordur üzülüyorum. Benim tek derdim yan oadalarda ki masum insanlar.

Bu arada bu öküzcan hayatımda gördüğüm en büyük paylaşımcılıksız bir karaktere sahip, öyleki cimrilikte doktora yapmış olabileceğine inancım tam. Ben bu mevzu halde de elim kolum bağlı durmadım tabikide. Gittim bugün pastaneden frambuazlı oldukça büyük bi pasta aldım, gözünün önünde mideye indiriyorum. Bu arada karnının gurultuları da gittikçe artmakta. Oh olsun! Beter olsun!

Son olarak neden oda arkadaşımı değiştirmiyorum konusuna gelirsek: Uyurken çok sessiz bu, odamı değiştirdiğim de karşıma horuldayan bi öküzcan çıkarsa, diye korkuyorum. Ben bu ihtimali göze alamam efenim.

Şimdilik durum bu. Gelişmelerden haberdar ederim. Sağlıcakla kalınız efenim.




29 Temmuz 2012 Pazar

Mal oldum.

Şu günlerde bir tercihleri sıralamaya koyma konusunda çeşitli aksaklıklar,beyin bulantısı ve mallıklar yaşamaktayım.

Önümde sadece 5 gün kalmasına rağmen; öğretmenlik mi yoksa mütercim-tercümanlık mı, bir türlü karar veremedim. bu karar vermemişliliğin yanı sıra akıl danıştığım insanların bana verdiği yanıtlarda cabası. Bu danıştıklarımın arasında puanıma yüksek diyenlerde var,
 küçümseyen, dil bölümü hakkında bilgi sahibi olmayanda...





Şu içinde bulunduğum durumu: domates çorbası ve tavuk çorbasının karışımını içip üzerine bir de çikilotalı yaş pasta  yiyip kustuktan sonra ki, şekil ve görüntüye benzetebiliriz. evet aynen öyle bir durum.




Birde bu olanlar yetmezmiş gibi laptopda microsoft word belgesinin olmadığını keşfetmek insanın o kusmuk göletinde yüzesi geliyor adeta... 
*bu satırı okurken bana öküüüüüüüz diyecek olan göbüşe de selamlar.