19 Mayıs 2012 Cumartesi


Birisi buna bir dur desin!

Bugün Mavi Kanguruyla telefonda konuşurken; bloğuma uzun süredir yazı yazmadığımı söyledi. Düşündüm, düşündüm ve dedim ki bizim soğan aromalı roll-on kullanan ayaklı kanalizasyonu yazayım dedim. Telefonun ahizesini patlatan bi kahkahadan sonra bu malum kişiyi yazmalıyım dedim. Yazmalıyım ki herkes görsün neler çektiğimi, çektiğimizi, çektirdiğini.

Birisi buna bir dur desin! Yoo ama hayır kimse bir şey dememiş ve demiyorda. Nicedir arı gibi çalışıyorum birisinin bu çocuğa artık soğan aromalı roll-on kullanmamasının gerektiğini söylemesi için. fakat hiçbir babayiğit çıkıpta demiyor ki eyvallah gardaş ben söylerim ona artık kullanmaz bi de günde 5 vakit abdest alır!
Zaten şu aralar sıcaklar daha da artmış durumda artık kokuyu siz tasavvur ediniz.

Misalen geçen gün şöyle bir olay vuku buluyor: İncebacak sınıfa girip sınıfın leş gibi ter koktuğunu avazı çıktığı kadar adeta kokuyu bastırmak istercesine bağırıyor, feryat figan ediyor… Bende direk malum şahısa gözümün ucuyla bir bakış atıp soğan gibi kokuyor diiiii miiiii deyiveriyorum. İncebacak da kimi kastettiğimi anlayarak bana doğru dönüyor ve epey bi gülüyoruz. Fakat bu koku öyle bir illet ki bu gülme eylemimizi dahi sabote edecek cinsten.

Her insan kokar normaldir. O gün duş almaya vakti yoktur, servisi kaçıracaktır evden bile zor çıkar anlarım. fakat bu vaziyet 365 gün 6 saat 9 dakika 9 saniye 45 salise sürmez. Sürerse insan denir mi denmez mi münasebetine girmeyeceğim fakat şunu bil ey soğan aromalı roll on’suz yapamayan varlık: sınıfta bulunan bizler sana direk olarak söylemesekte hepsiyle ayrı ayrı yaptığım konuşmalar neticesinde hepsinin senin kokundan rahatsız olduklarının garantisini verebilirim.

Kısaca konuyu toparlamak gerekirse: öhöm öhöm sayın soğanlı roll on kullanan beyefendi biliyorum roll on bile kullanmıyorsun. Hatta sınıfta ki yanke’nin*  ki gibi bir gayende yok. banyo yapmak gibi bir adetin bile olmayabilir fakat en azından ayda yılda bir, bir hamama gitsen tellak-lar!!!- o soğan özütlü kokunu çıkarsalar… Hadi ona da hayır dedin bari 2 ıslak mendille apış aralarını filan çitilesen inan sınıfca daha mutlu daha huzurlu bir ortama sahip oluruz… Bu yazıyı okuduktan sonra bunu kişisel bir sorun olarak değil de, toplumsal hatta global bir sorunmuş gibi yaklaşırsan sana avon,am way, oriflame gibi markaların temsilciliklerinden ücretsiz ürünler bile sağlayabiliriz.
 
Bu kokundan en yakın zamanda kurtulman dileğiyle.










*Yanke’yi ve sevgilisini ayrıca bi yazımda detaylı bir şekilde anlatacağım.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Ey okuyucu!!!

Şu 2 gündür sosyalist, devrimci bir genç olma hevesi içerisindeydim…
Nitekim gittim iyi bir beyin yıkayıcıya beynimi yıkalattımda geldim ondandı içimdeki bu heves :)
Tabikide öyle bir şey yapmadım ey okuyucu!
Olay tamamen benim beynimdeki siyasi bilgilere ayrılmış kısmın boşluğundan kaynaklanıyor…
Ne koyarsam oraya daha doğrusu: “ne konulursa” oraya direk kabullenip sahiplenebiliyorum… Biliyorum ey okuyucu o kadar saf olmamam gerekiyor ama elimde değil. Kimse şu yaşıma kadar bir şeyler koymamış oraya aaa ben ne yapabilirim :) e zaten benimde orayı doldurmak gibi de bir gayem filanda yok hani.

Arkadaşımın kuzeniyle dün takılmacalar da, taş mekan da köpüklü biralarımızı höpürdetmeler de iken sosyalizm konusu açıldı.
Haydaaa nerden açıldı bu konu diye sorma ey okuyucu! anla ki konuşacak bir şeyimiz kalmadığından dolayı açıldı…
İlk önce kısa bir sosyalizm açıklamasından sonra, bu olgunun dünyada ki emsallerine geldik che den girdik olaya… Kimdir ne değildir derken Küba devrimini anlattı çıktı. Ağzım açık dinledim ey okuyucu “bravo!” dedim. “heyt be!” dedim. “sen kalk devlete kafa tut koca ülkeyi yeniden yarat!”

“sor başka ne istersen anlatayım?” dedi.
“???” ne sorabilirdim ki ey okuyucu boş boş baktım…
“istersen Meksika devrimini anlatayım” dedi.
Bilgiye aç olan ben atladım direk olur dedim. Çünkü bugüne kadar kime sorduysam “peh, bilmiyor musun” deyip beni başlarından savdılar. Ey okuyucu hep hırpalandım, hor görüldüm. Sokaktaki burnu sümüklü çocuklar bile sümüklerine bakmadan bana burun kıvırdılar… ah okuyucu ahhh bu konularda ne de çok çile çekmişim…


Meksika devrimi anlatılırken zapataya hayran oldum. 

Okuma yazma bilmeyen birisinin che’de de olduğu gibi koca devleti yeniden kurması bunun yanı sıra yeni oluşan düzeni korumak için kardeşini öldürüşü, yapılan bir suikast sonucu delik deşik edilip halkın gözünün korkutulmak istenmesi ama bütün halkın zapata ölmedi diye dağa çıkıp yeniden isyan etmeleri beni en çok etkileyenlerden biriydi. 










O gün kendimi tam bir sosyalist hissettim ta ki bugün ki son derse kadar…




Sosyalist olacağımı hatta olduğumu açıkladım bizim Göbüş’e. Göbüş de bu hevesimi kursağımda bırakarak dediki: “senin ipod’un var. Ipodunla bok olursun sosyalist, ipod’unu bırakman starbucks termosuna elveda demen, alacağın ipad’e de daha gelmeden güle güle demen gerekir”dedi.

Durdum düşündüm ve hemen forsumdaki sosyalist bayrağımı indirip kapitalizm bayrağımı çektim.
Ey okuyucu! Hiç kimse kusura bakmasın ben o kadar para saydım onlara. Kimse onları benden geri alamaz ne çileler ne diller döktüm ben o ipod için, ne günler aç yattım o termos için, ne yalvarmalardayım alınsın diye ipad’im…

Ama bir gün; apple yeni bir ürün çıkarmış al senin olsun ama gel sosyalist ol gibisinden bir teklif gelirse düşünebilirim :)

Saygılar ey okuyucu. Öpüldün.