30 Nisan 2012 Pazartesi


                      Hayatımdan kaybolan o 2 saat




Günlerdir spor yapma telaşı içerisindeyim zira ilk önce bedeni ruhen buna hazırlamak lazım. Yoksa ters teper ve sporu bırakırım düşüncesinde idim ki yaşadığım şu hadise bırak spor yapmayı içimde ki spor yapma isteğini bile silip süpürecek cinstendi…

Efenim her sabah uyanma saatim olan 7.50 den bi 10 dakika önce kalkıp mekik çekme isteği uyanıyor o gün bende. İlk alarmı susturduktan sonra yatakta huysuzca debeleniyorum bakıyorum saat 7.30 olmuş kalkıyor mekiğimi zor bela çekiyorum. 10 dakika spor yaparak geçince her sabah olan tuvalet-diş temizliği ikilisini aynı anda(!!!) zaman kazanmak açısından gene uyguluyorum sonra duşa girip çıkıyorum. Parfümüydü roll onuydu kremiydi filan dı hepsini hallettikten sonra çantayı yüklenip çıkıyorum evden… Bu aralarda da hep saate bakıyorum çünkü duştan ya da lavobodan 1 dakika geç ya da erken çıksam yandım benim biyolojik saat kaçıyor. Huyu kurusun içimdeki akrebin ve yelkovanın.

Her neyse başlıyorum beklemeye servisi bekle Allah bekle, bekle Allah bekle servis yok! Beni almadan gittiğini düşünerek saydırıyorum zira 8.20 de çıkan ben normal de 8.24 te gelen servisi nasıl kaçırırım? Geç kalmıştır diyede bekliyorum üstelik Aklımdan türlü türlü senaryolar geçiriyorum servisçiyi öldürmek adına. Fakat 20 dakika geçmiş saat 8.40 olmuş hala gelen yok… Servisi kaçırdığım gerçeğini kabullenip eve dönüyorum. Aklımda tüm gün evde yapılabilecek şeyleri sıralayarak…

Eve girdiğim de ise aklımda yazılı olup olmayacağımız sorusu var o gün.  Incebacağa ve Aurora ya mesaj atıyorum bugün yazılı var mı gibisinden, incebacak olabilir olması ihtimal olmazsada olmaz gibilerinden mesaj atıyor belli ki oda tam bilmiyor. Aurora da bilmiyorum diyerek iyice beni strese sokuyorlar malum sınav varsa rapor alıcam, yoksa devamsızlık hakkımı kullanıp hiç doktora ağız yüz eğmeyeceğim… Aurora’ya mesaj atıp “Aurora git sor sayısalcılar bilir.” diyorum tamam diyip konuyu kapatıyor. Saat 8.55 olunca tekrar mesaj atıyorum auroraya  ee hadi sormadın mı gibilerinden  verdiği yanıt şu: “okula gidince sormayacak mıyım ya?” saniyeler içinde beynimde çakan şimşekler şöyle:
Şimşek1 saat olmuş 8.55 ders 8.45te ders başlıyorsa aurora nerde?
şimşek2: aurora geç kalmayacağına göre ne oluyor ya bu memlekette
şimşek 3: saate bak yavrum, saateeee.
Son şimşek de çakınca beynime saatin 7.55 olduğunu görüyorum ha nasıl ya ne oldu ya?
Derken aslında ben sadece saatin sadece dakika kısmına odaklandığını ve sadece onları beynimde yorumladığımı fark ediyorum ve kuyruğumu kıstırdığım gibi bu sefer gerçekten 8.20 de servise biniyorum. Tıpkı hiçbir şey olmamış hayat bana güzelmiş edası içinde…

24 Nisan 2012 Salı

Bugünün kombini flora beyazı ayakkabılar ve bizon rengi çoraplar!!!

Bu kombin fotoğraftan da anlaşılacağı üzere Midikkuşun’un seçimlerinden oluşuyor. Kendisi bu şık kıyafetleri seçerken modaya uygunluğunu ve renkler arası kontrastik geçişin düzgün olmasına dikkat ettiğini belirtiyor. Ve herkesin gerek günlük gerekse de özel kıyafetlerinde bu özeni mutlaka göstermeleri gerektiğine inanıyor.

Bu kombinde flora beyazının, ayakkabının tabanında ince çizgiler halinde bulunan kahverenginin tonlarıyla uyumunu çok sevdiğini. Bu güzelliği daha da ortaya çıkarmak için 2 sene önce aldığı çoraplarıyla uyumlu hale getirip bugüne özel olarak giydiğini söylüyor… Bu yaz bu renklerin daha da çok göz önünde bulunması gerektiğini, erkek giyiminde hiçbir modacının ya da bireylerin tabulardan sıyrılamadığını üstüne bastırarak dile getiriyor. 


El yapımı flora beyazı ayakkabıyı unkapanından, bizon rengi çorapları da yurtdışından bir arkadaşına ısmarladığını öğreniyoruz.

Ona bir daha ki seçimlerinde bol şanslar diyerek hoşça kalın diyoruz… 

18 Nisan 2012 Çarşamba



 tanrım yarebbi yalemin diyerekten başlıyorum yazıma;

  malum insanın blacksheep gibi bir arkadaşı olunca insan 4 dini bile birden hatim etme özelliğine sahip oluyor. kutluyorum onu bize bu özelliği kazandırdığı için.
  kendileriyle bu senenin başında tanıştım kıvrım kıvrım saçlarıyla dost canlısı biri gibi duruyordu. bu "dost canlısı" görünüm 1-2 ay sürdü sürmedi... kendilerinde nefret ettiğim o gün beynimden hiç çıkmaz... sıcak bir ekim günüydü günlerden pazar- 12. sınıf olmanın verdiği hafiften burun kalkıklığıyla daha 5-6 ay önce dershaneden çıkıp koşa koşa eve giden bizler, artık "büyümüş" olamanın verdiği bir öz güvenle hemen eve gitmek yerine bir yerlerde oturup dershanede oluşan kafa şişmesi sendromunun geçmesi için bir yerlere gidiyorduk...  - işte gene böyle bir anda bir yerlere gidelim istedik iki arkadaş-ben ve incebacak- tam olarak olaya nasıl dahil olduklarını hatırlamadığım  blacksheep  ve aurora ile beraber burger king e gittik menüler yendi içecekler içildi. ben ve incebacak, aurora ve  blacksheep  in gitmesini bekliyoruz fakat o da ne kız kalkmak nedir bilmiyor bu biraz sinirlerimi gerdi sonuçta ta en başında incebacak ve ben yalnız olarak gidecektik, ya sabır dedim bekle dedim kalkmasa bile susar zannettim  fakat her şey eline konan kar tanesinin erimemesi için dua eden küçük bir çocuğun içinde bulunduğu durum kadar kötüydü... susmak bilmedi. üstelik konuşulan konular da ailevi meselelere kaymış herkes içini dökmüştü buna bende dahil... o yarım saat kasılmadık kasım, seyirmedik göz hücrem kalmadı... ve bu sıkıntı içerisinde ne yaptım? plastik içecek kaplarının üzerindeki jelatini söktüm belki birisi bu çilemi görür de bu olaya bir son verir diye ama olmadı kimse görmedi beni o masada...
  işte o gün, o ekim günü kendime bir söz verdim; hayır aslında bu bir söz değildi direk yemin ettim ant içtim su içtim ve dedim ki kesinlikle  blacksheep  le karşılıklı asla bir simit dahi yemeyecektim ve şu ana kadarda öyle oldu, bundan sonrada öyle olacak... bu arada o gün  blacksheep  in son sözleri de şudur: "bunu her pazar günü yapalım ya çok güzel moral oluyor" gözlerim karardı... ve telefonumun ziline uyandım ve okula gittim her normal yaşıtım insanın yaptığı gibi fakat yaşıtlarım bir gece öncesinden  blacksheep  in durmak bilmeyen "vaaz, nasihat, saçmalama," üçgeni arasında gidip gelen konuşmasına maruz olmamıştı...
  velhasıl hayat devam ediyor her perşembe, cuma, cumartesi, pazar onunla aynı sınıftayız ve ben bu her 4 günde  yavaş yavaş ölmekteyim... incebacak da,  aurora da öyle özelliklede kelime derslerinde... bunu ayrıca başka bir yazımda dile getirmek dileğiyle hoşçakalın :)